Osmanlı - Bizans |
Böyle bir iddiayı ileri atanların en büyük delilleri, Fatih'in Kanunnamesindeki bazı hükümlerin Bizans Hukukundan adapte edilmiş olması; Anadolu-Rumeli Beylikleri ikilisinin, Kazaskerliğin, Defterdarlığın ve hatta Padişahların her hafta İstanbul'daki camilerden birine gitmesinin bile Bizans'tan taklid edildiği şeklindeki hayali sözlerdir. Bu iddialara karşı özetle şunları söylemek icab etmektedir:
- Osmanlı Devleti, Müslüman bir devlettir. Dolayısıyla bu devletin hukuk, idare ve kıca bütün müesseselerinde İslam'ın esasları etkili olmuştur. Osmanlı Devleti'nin teşkilatında iki önemli etki söz konusudur. Birincisi, islam Dininin esasları ve Müslüman devletlerin tesiri. Buna misal olarak Abbasi Devletini zikredebiliriz. İkincisi, eski Türk Devlet teşkilatı. İslam'ın esaslarına aykırı olmayan hususlar, Türk Devletlerinde aynen korunmuştur.
Osmanlı Devletinin örnek aldığı devlet, çeşitli milletlerin elinde gelişip büyüyen İslam Devleti'dir. Bilindiği üzere, her şeyde olduğu gibi siyasi, hukuki ve askeri bir teşkilat olan devletin gelişmesinde de tedricilik esastır. Her şey gibi İslam devleti de basitten daha mükemmele doğru gelişmiştir. Hz. Peygamber kendi devrinde yasama, yürütme ve yargının başıdır. İlk yazılı anayasayı kendisi hazırladığı gibi, ihtiyaçlara göre devlet teşkilatını da kurabilmiştir. Kur'an'ı ve önemli belgeleri kaleme alan vahiy katiplerinin tesbiti, kendisine danışmanlık yapan kimselerin tayin edilmesini, vergi tahsili için amillerin (vergi memurlarının) çevreye gönderilmesi, belli merkezlere kadı tayini yapılması ve benzeri hususlar, Asr-ı Sa'adette de önemli bir devlet teşkilatının bulunduğunu göstermektedir.
Hz. Ömer zamanında devletin mali ve askeri meselelerinin yürütülmesi için, Sasani devletinde bulunan divan sisteminin benimsenmesi, islam devlet teşkilatında önemli bir gelişme olmuştur. Eski Türk kurultay ananesinin de tesiriyle, bütün Müslüman Türk Devletlerinde devlet merkezinde bulunan ve devletin işlerini birinci derecede görmeye yetkili kılınan bir divan, daima bulunmuştur.
İdari teşkilatın oturması Abbasilerde mümkün olmuştur. abbasi Devletinin idari teşkilatı, kendisinden sonraki bütün İslam devletlerini ve özellikle de Osmanlı Devleti'ni ciddi manada etkilemiştir. Bazı ifade değişiklikleri dışında, Divan-ı Hümayun'un da, Kazaskerlik müessesesinin de, eyalet sisteminin de, başta Abbasi Devleti olmak üzere Müslüman devletlerden alındığı kesindir.
- İslam Hukuku, Kur'an ve Sünnet'in esaslarına aykırı olmamak şartıyla, diğer devletlerin idari teşkilatlarının ve askeri-mali kanunlarının Müslüman devletler tarafından alınmasında beis görmemiştir. Selman-ı Farisi'nin tavsiyesi üzerine Divan sisteminin Sasanilerden alınması ve Hz. Ömer'in İran'daki bazı vergilerin, mahiyetleri şer'i hükümlere aykırı olmamak şartıyla aynen bırakılmasını emretmesi bunun en müşahhas misalidir. Nitekim İslam Hukukunun kaynaklarından biri de Şera'iu Men Kablena yani eski hukuk sistemleridir. Bu manada, osmanlı Devleti'nin Bizans'a ait muhaberat sisteminden yararlanmış olması; sorguçlar, solaklar ve peykler gibi bazı giyim ve protokol kurallarının Bizans'tan ilham alınarak düzenlenmiş bulunması; Sırbistan'ı fethettiklerinde, "miri arazi üzerindeki madenlerin işletme esasları ülü'l-emr tarafından tanzim olunur" şer'i hükmüne uyularak, eski Sırp Kanunlarının tadil edilerek kabul edilmesi, hep bu esasların bir meyvesidir. Bu uygulamalar, Osmanlı Devleti'nin hukuk ve devlet teşkilatını Bizans'tan aynen aldığı manasına da gelmemektedir.
Özellikle bazı örfi vergilerin Bizans yahut bir başka devletten alınması ise, İslam'ın esaslarına uymak şartıyla, İslam Hukuku tarafından caiz görülmektedir. Kaldı ki, bu iktibas iddiaları da doğru değildir. Hele hele öşür vergisinin Bizans'tan alındığını iddia etmek, İslam Hukukundan haberdar olmamak demektir.
- Tamamen faraziyeler halinde kalan ve ama ispat edilmiş mesele olarak takdim edilen bu görüşlerin aksine, Osmanlı Devleti'nin müesseseleri, Bizans'tan değil, eski İslam Devletlerinden, İslam'a aykırı olmamak şartıyla eski Türk Devletlerinden ve özellikle de Anadolu Selçuklu Devleti ila Anadolu Beylikleri'nin siyasi ve idari teşkilatından ve ayrıca Moğol asıllı Müslüman devletlerin, mesela İlhanlı Devleti'nin müesseselerinden ciddi manada etkilenmiştir. Ancak kendini yenilediği, Bizans veya başka bir devlette gördüğü yeni bir müesseseyi tadil ederek kabul ettiği de bir gerçektir. Eğer Nizam'ül Mülk'ün Siyasetnamesi ile Uzunçarşılı'nın Osmanlı Devlet Teşkilatı ile alakalı eserlerini mukayese ederseniz, bu söylenenlerin ne derece doğru olduğunu daha rahat anlayabilirsiniz.
Mesela, osmanlı Devleti'nin asırlarca en mühim devlet organı olan Divan-ı Hümayün, Abbasiler'den itibaren Anadolu Selçuklularına kadar bütün Müslüman devletlerinde bulunan Divan'ların devamıdır; eğer İslam hukuku eserleri incelenirse, vezaret-i tefviz makamının sadece isim değişikliğiyle Osmanlı Devleti'ndeki sadrazamlık makamı olduğu hemen anlaşılacaktır. En çok itiraz edilen ve Bizans'tan alındığı iddia edilen iki beylerbeyilik usulünü ise, Anadolu Selçuklularında, Memlüklüler'de ve Altınordu Devleti'nde de olduğunu söylemek yeterlidir. Merak edenleri, Kalkaşandi'nin Subh'ül A'şa'sına havale ediyoruz.
Nihayet hukuk sistemi ile ilgili olarak da şunları söylemek yerinde olacaktır: Osmanlı Devleti, İslam hukukunu tatbik hususunda diğer Müslüman Türk Devletlerinden kitaplarındaki Hanefi görüşleri esas alınarak uygulamaya gidilmiştir. İslam Hukukuna muhalif bir görüşü uygulamak şöyle dursun, Hanefi mezhebine aykırı görüşleri uygulamayı bile çok ciddi şekil şartlarına bağlamıştır. Ancak İslam Hukukunun yüksek otoriteye (ülü'l-emre) içi boş yasama yetkisi tanıdğı sahalarda, belli bir yasama formalitesini kullarının maslahatlarını şer ve kanun üzere görmüşler, bütün hukuki anlaşmazlıkları "şer'i şerif ve kanun üzere ahkam-ı şerife vererek halletmişlerdir. Zaten Mültek'al-ebhur 1648 ve 1687 tarihli fermanlarla Osmanlı Devleti'nin resmi hukuk kodu olarak kabul edilmiştir.
Kısaca, Osmanlı Devleti müesseselerinin, İstanbul'un fethinden sonra yeni baştan tertip ve tanzim edildiğini söylemek, tarihi vakıalara terstir. Fatih Kanunnamesi de, Bizans'tan etkilenerek hazırlanmış bir Kanunname değil; belki o zamana kadar uygulana-gelen kanun hükümlerinin resmi bir şekilde tedvin edilmiş bir halidir. Fatih devrinde Osmanlı Devleti'nin hukuk sistemi veya müesseseleri köklü bir değişikliğe tabi olmamıştır.
Yapılan incelemeler, Bizans müesseselerinin Osmanlı Müesseselerine etki etmediğini göstermektedir. Alay ve efendi gibi bazı tabirlerin veyahut bazı giyim tarzlarının Bizans'tan gelmesi ise, daha önce aktardığımız İslam Hukuku kuralına dayanmaktadır ve zaten daha önceki dönemlerde geçmiştir. Öyleyse, Osmanlı Devleti'ni Bizans'ın İslamlaşmış hali diye takdim etmek, tarihi bilmemek demektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder